İnsanoğlu uygarlığı yaratırken önce suyu, sonra toprağı, sonra da ateşi kullandı. En sonunda hepsini birden . İnsan beyni, insan yaratıcılığı ve insan hüneri devreye girdi. Su, toprak ve ateş, 8000 yıl önce insanlığın en eski destanlarının yaşandığı Anadolu’da bir araya geldi. Tarih boyunca Lidya, Hitit, Urartu, Bizans, Selçuklu, Osmanlı gibi sayısız uygarlığa kapılarını açmış, bereketli topraklarında farklı kültürleri konuklamış, insanlık tarihinin en önemli dönüşümlerine tanıklık etmiş o zengin coğrafyada….Milattan Önce 6.000’de Çatalhöyük’te ilk seramikler yapılırken Çin uygarlığının atalarından Yang-Shao kültürü ilk çömleklerini yapmak için daha 2000 yıl bekleyecekti. SERAMİK… Anadolu topraklarında doğan 8.000 yıllık bir gelenek. Geçmişi insanlık kadar eski olan seramik, tarih boyunca karşımıza çok çeşitli biçimlerde çıktı. Kimi zaman bir kap, bir kadeh, bir ocak; kimi zaman bir çömlek, bir takı, bir oyuncak. Farklı kültürlerden izler taşıyan, tarihe ışık tutan bir araç… Ne en şatafatlı giysiler kalabildi yıpranmadan günümüze, ne de bakır kap-kaçaklar, aletler aşabildi bu zorlu yolculuğu. Toprakta gizlenene ulaşan eli heyecandan titreten bir tek seramik oldu pürüzsüzlüğüyle, dayanıklılığıyla. Geçmişi aydınlatan sağlam, büyüleyici bir belge oldu. Eski çağlardan zamanımıza kadar günlük yaşantımızın büyük bir bölümünde karşımıza çıkan seramiğin kökenine bakıldığında, insanlık tarihinin hiçbir evresinde vazgeçilemeyen, ayrıcalıklı, doğaya saygılı ve sanatsal yönüyle de öne çıkan büyük bir buluş olduğu görülür. Ana malzemesi toprak olan seramik dünya uygarlığının belli bir evresinde insanın günlük yaşamına girmiş ve bugüne kadar kesintisiz kullanılmıştır.Bugün geçmiş uygarlıkların tarihine baktığımızda dini idollerden mimari elemanlara, mutfak ve süs eşyalarından haberleşme tabletlerine kadar her yerde seramikle karşılaşmaktayız. Anadolu uygarlık tarihi içinde çanak-çömlek ya da pişmiş topraktan yapılan seramik biçimlerine göz atılacak olunursa, bu sürecin insanoğlunun gelişimini ve uygarlık tarihini ortaya koyduğu görülür. Önceleri avlanarak, çevresindeki yenilebilir besinleri toplayarak yaşama savaşı veren insanoğlu, İ.Ö. 10.000-8.000’den sonra Neolitik Devrim olarak bilinen yerleşik yaşam düzenine geçmiş ve ilk üretime de bu evrede başlamıştır. Bu aşamada insanoğlu doğada bulduğu malzemeleri birbirine katarak yüzyıllar boyu severek kullandığı seramik yapımına ilk adımını atmıştır. Tarihin ilk seramik sanat eserleri Anadolu’dan çıkmıştır. Tarihin kaydettiği en eski seramik buluntular Anadolu’da ortaya çıkmıştır. İnsanoğlunun en eski yerleşim birimlerinden biri sayılan Hacılar ve Alacahöyük’de bulunan seramik çanak-çömlekler İ.Ö. 6000 yıllarına aittir. Bu eserler, insanlık tarihinin seramik alanında ortaya koyduğu özgün ve ilk sanatsal yapıtlarıdır. Neolitik Çağ ile başlayan seramik üretimi, yalnızca günlük kap ve benzeri eşyalar olarak karşımıza çıkmaz. Seramiğin dayanıklı özelliği karşısında büyülenen Anadolu insanı Toprak, ateş ve suyla, yalnızca kullanım eşyasını değil, dinsel törenlerin idollerini taşıyan Ana Tanrıça heykelciklerini , takı ve süs eşyalarını da biçimlendirdi. Mağara duvarlarını topraktan yaptığı kandillerle aydınlattı, mektuplarını tabletlere yazdı; ölülerinin küllerini topraktan kaplarda sakladı. Seramik, dönemine ve ait olduğu uygarlığın sosyal ve kültürel yaşamına ışık tuttu. Türklerin Anadolu topraklarına adım atmasının ardından önce Selçuklular, sonra da Osmanlılar insanlık uygarlığının tarihsel mirasını yeni ufuklara götürmüştür. Seramik çanak çömlek Osmanlı’nın dünyaca ünlü çinilerine dönüşmüştür. Bugün bile birçok tarihi yapıda yaşayan, görenleri hayran bırakan çinilere. Özellikle İznik, Osmanlı’nın çini geleneğinin doruğu olmuştur. Ve Osmanlılar çiniyle insanlığın tarihsel mirasına, çok önemli bir sanatsal katkıda bulunmuştur. Bu topraklarda 8000 yıl önce başlayan gelenek doğu ve batı kültürleri ile birleşmiştir. Binlerce yıl öncesinin seramik çanak çömlek geleneği… Osmanlı’nın birer estetik harikası çini sanatı… Gelenek ve sanat. İşte Türk Seramiklerinin mayasındaki miras. Türk seramiği insanlığın seramik geleneğini ve geleneği sanatla bütünleştiren Osmanlı mirasını geleceğe taşıyor. Aslında tüm dünyanın ortak mirası olan seramik geleneğini yine dünyaya insanlığa ve geleceğe sunuyor. Seramiğin anavatanından dünyaya sunuyor. Güzellik, estetik ve sanatın efsanelerle bütünleştiği bu topraklar şimdi Türk Seramiğinin kaliteli ürünlerine hayat veriyor. Bin yıllar önce seramik çanak ve çömleklerle başlayan seramik geleneği bugün Türk Seramikleri ile devam ediyor. Eski uygarlıkların seramik olarak değerlendirdiği topraklar bugün yine seramik olarak yaşamı güzelleştiriyor yaşamı kolaylaştırıyor.



Kütahya ili, Ege Bölgesinde yer alan bir ildir. Kuruluş tarihi kesin olarak tesbit edilememekle beraber, tarihi M.Ö. 3000 yıllarına uzanmaktadır. Eski kaynaklara göre, Kütahya’nın antik çağlardaki adı Kotiaeon, Cotiaeum ve Koti şeklinde geçmektedir. İl topraklarına yerleşen en eski halk Friglerdir. M.Ö. 1200’lerde Anadolu’ya gelen Frigler, Hitit İmparatorluğunun topraklarına girdiler ve bir devlet olarak örgütlendiler. M.Ö. 676 ‘da Kimmeler, Frigya Kralı III. Midas’ı bozguna uğratarak Kütahya ve çevresine egemen oldular. Görülen iklim Karasal iklim ve bitki örtüsü bozkırdır.
Alyattes’in Lidya Kralı olduğu dönemde Kimmer egemenliği yerini Lidya yönetimi aldı. M.Ö. 546’da Persler Lidya Ordusunun yenilgiye uğratarak Anadolu’yu istila etti. M.Ö. 334’de Biga Çayı yakınlarında Persleri yenilgiye uğratan İskender yörede üstünlük kurdu. Büyük İskender’in M.Ö. 323’te ölümü ile Kütahya ve yöresi komutanlarından Antigonos’a geçti. M.Ö. 133’de Roma yönetimine girdi. Piskoposluk merkezi haline getirildi.
1071’de Malazgirt Savaşı’nda Alp Arslan’a yenilen Bizans İmparatoru Romanus Diogenes’de tutsaklık dönüşü Kütahya’ya getirildi ve gözleri kör edildi. 1078’de Anadolu Selçuklu Devletini kuran Kutalmışoğlu Süleyman Şah Kütahya’yı da ele geçirdi. 1097’de Haçlıların saldırısına uğradı. II. Kılıç Arslan kaybedilen topraklarla birlikte Kütahya’yı geri aldı. 1277’de II. Gıyaseddin Keyhüsrev Kütahya yöresini Germiyanoğlu Süleyman Şah kızı Devlet Hatun’u Osmanlı Sultanı I. Murat’ın oğlu Yıldırım Bayezid’a verdi. (1381) Germiyanoğulları Beyliğinin toprakları Devlet Hatun’un çeyizi olarak Osmanlılara verildi. (Kütahya ve çevresi dahil) 1402 Ankara Savaşında, Bayezid’i ağır bir yenilgiye uğratan Timur, Kütahya’yı alarak II. Yakup Bey’e geri verdi. Kütahya daha sonra Osmanlılara geçti ve Sancak Merkezi oldu.
Sultan II. Beyazıt’ın zamanında Şah İsmail yanlısı Şahkulu Kütahya’da ayaklandı. Bu isyan 1511 yılında bastırıldı. 19. yüzyıl’da Osmanlı Devletine başkaldıran Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu Kütahya’yı işgal etti. Sultan II. Mahmut ile imzalanan Kütahya Antlaşması ile Mısır askerleri Kütahya’yı terk etti.
Avrupa’da 1848 ihtilalleri sırasında, Macarlar’da ayaklanmışlardı. Macar Ulusal Hareketi Avusturya ve Rusya tarafından bastırılınca hareketin önde gelenlerinden bazıları 1849’da Osmanlı Hükümetine sığındı. Başta Lajos Kossuth olmak üzere Kütahya ‘ya yerleştirilen Macarlar, 1851’e kadar burada kaldılar.
Kütahya 1867’de Hüdavendigar Vilayetine bağlı bir sancak merkezi iken, II. Meşrutiyetten sonra bağımsız bir sancak oldu. Milli Mücadele yıllarında, Ocak 1921’de Çerkez Ethem düzenli ordu çatışmasına sahne olan Kütahya, 17 Temmuz 1921’de Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde TBMM Batı Cephesi ordusunun yenilmesi üzerine Yunanlıların işgaline uğradı. Büyük Taarruz’a kadar işgal altında kalan Kütahya, 30 Ağustos 1922’de kurtuldu. Kütahya 8 Ekim 1923’de Vilayet durumuna getirilmiştir.